29. CÜZ 1. HİZİP


67- MÜLK SÛRESİ الملك Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
1-) Tebârekelleziy BiyediHİlMülkü, ve HUve `alâ külli şey`in Kadiyr;

1-) Mülk (fiiller boyutu) elinde olan (onu her an dilediğince tedbir eden) ne yücedir! O, her şeye Kaadir`dir.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
2-) Elleziy halekalmevte velhayâte liyeblüveküm eyyüküm ahsenu `amela* ve “HU”vel `Aziyzul Gafûr;

2-) Ortaya koyacaklarınız itibarıyla hanginizin daha mükemmel olduğunu yaşatmak için ölümü ve hayatı yaratan “HÛ”dur! O, Aziyz`dir, Ğafûr`dur.

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا ۖ مَا تَرَىٰ فِي خَلْقِ الرَّحْمَٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍ ۖ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِنْ فُطُورٍ
3-) Elleziy haleka seb`a Semavatin tıbaka* ma tera fiy halkırRahmâni min tefavut* ferci`ılbasare hel tera min futûr;

3-) Semâları yedi boyut (hâlinde) yaratan “HÛ”dur! Rahmân`ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin! Hadi bakışını döndür de bak! Bir kopukluk – uyuşmazlık görüyor musun?

ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَسِيرٌ
4-) Sümmerci`ıl basare kerrateyni yenkalib ileykelbasaru hasien ve hüve hasiyr;

4-) Sonra bakışını iki kere daha döndür de bak! Bakışın en yorgun (aradığın kusuru bulamamış hâlde), hor-hakir olarak sana döner!

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ
5-) Ve lekad zeyyennes Semaeddünya Bimesabiyha ve ce`alnaha rucûmen lişşeyatıyni ve a`tedna lehüm `azâbes se`ıyr;

5-) Andolsun ki dünyanın (düşünce) semâsını, aydınlatıcılar (hakikat bilgileriyle) olarak donattık! Onları meydana getirdik ki, şeytanları (şeytanî fikirleri) taşlayıp uzaklaştırmaları için! Onlar için alevli ateşin azabını hazırladık.

وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
6-) Ve lilleziyne keferu BiRabbihim `azâbu cehennem* ve bi`sel masıyr;

6-) Hakikatlerini oluşturan Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır! Ne kötü dönüş yeridir o!

إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِيَ تَفُورُ
7-) İzâ ülku fiyha semi`u leha şehiykan ve hiye tefur;

7-) Onun içine atıldıklarında, o kaynayarak fışkırırken, onun gümbürtüsünü işitirler!

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ۖ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ
8- ) Tekâdu temeyyezu minelğayz* küllema ülkıye fiyha fevcun seelehüm hazenetüha elem yeti`küm neziyr;

8- ) Gayzından (şiddetli taşmasından) neredeyse çatlayacak hâldedir! Onun içine her bir bölük atıldıkça, muhafızları onlara: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” diye sorar.

قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ
9-) Kalu belâ kad caena neziyrun fekezzebna ve kulna ma nezzelAllâhu min şey`* in entüm illâ fiy dalâlin kebiyr;

9-) (Cehennem ehli de) der ki: “Evet, gerçekten bize bir uyarıcı geldi de biz inanmayıp reddettik! `Allâh hiçbir şey inzâl etmemiştir; sizin yaptığınız çok büyük bir sapıklıktır` dedik.”

وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ
10-) Ve kalu lev künna nesme`u ev na`kılu ma künna fiy ashabisse`ıyr;

10-) Derler ki: “Eğer dinleseydik onları, aklımızı kullansaydık; alevli ateşte yanan halk içinde olmazdık!”

فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْ فَسُحْقًا لِأَصْحَابِ السَّعِيرِ
11-) Fa`terefu Bizenbihim* fesuhkan liashabis se`ıyr;

11-) Suçlarını böylece itiraf ettiler! Uzaklığı yaşasın dev alevli ateş ehli!

إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
12-) İnnelleziyne yahşevne Rabbehüm Bilğaybi lehüm mağfiretun ve ecrun kebiyr;

12-) “Gayb”ları olarak Rablerinden haşyet duyanlara gelince, onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.

وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ ۖ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
13-) Ve esirru kavleküm evicheru Bih* inneHU `Aliymun BiZâtissudur;

13-) Düşündüğünüzü ister içinizde tutun ister açığa vurun! Muhakkak ki O, sadırların (içinizin – bilincinizin – şuurunuzun) zâtı olarak Aliym`dir.

أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
14-) Elâ ya`lemu men haleka, ve “HU”vel Latıyful Habiyr;

14-) Yarattığını bilmez mi! O, Latiyf`tir, Habiyr`dir.

هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِهِ ۖ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ
15-) “HU”velleziy ce`ale lekümül`Arda zelûlen femşû fiy menâkibiha ve kûlu min rizkıh* ve ileyHİnnuşur;

15-) O, arzı (bedeni) size (bilincinize) tâbi oluşturdu! Onun omuzlarında yürüyün ve O`nun yaşam gıdasından nasiplenin! Yeniden varoluşunuz O`na dönük olacaktır!

أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ
16-) Eemintüm men fiysSemâi en yahsife Bikümül`Arda feizâ hiye temur;

16-) Semâdakinin sizi arzınıza geçirmesinden güvencede misiniz? Birden o harekete geçip çalkalanmaya başlar!

أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ
17-) Em emintüm men fiysSemâi en yursile `aleyküm hasiba* feseta`lemûne keyfe neziyr;

17-) Ya da semâdakinin, üzerinize bir kasırga – hortum irsâl etmesinden güvencede misiniz? Uyarımın anlamını bileceksiniz!

وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ ﴿١٨﴾
18-) Ve lekad kezzebelleziyne min kablihim fekeyfe kâne nekiyr;

18-) Andolsun ki onlardan öncekiler de yalanladı! Benim, beni inkâr sonucunu yaşatmam nasıl oldu!

أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ ۚ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَٰنُ ۚ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ
19-) Evelem yerav ilettayri fevkahüm sâffatin ve yakbıdne, ma yumsikühünne illerRahmân* inneHU Bikülli şey`in Basıyr;

19-) Üstlerinde saf saf kanatlarını açıp yükselen, kapayıp inen kuşları görmezler mi! Onlar Rahmânî kuvvelerle bunu başarıyorlar! Muhakkak ki O, her şeyi (hakikati olarak) Basıyr`dir.

أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ ۚ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ
20-) Emmen hazelleziy hüve cündün leküm yansurukum min dûnirRahmân* inilkâfirune illâ fiy ğurur;

20-) Ya da Rahmân`a karşı size yardım edecek ordunuz mu var? Hakikat bilgisini inkâr edenler yalnızca bir aldanış içindedirler!

أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ ۚ بَلْ لَجُّوا فِي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ
21-) Emmen hazelleziy yerzükuküm in emseke rizkaHU, bel leccû fiy `utuvvin ve nüfûr;

21-) Eğer yaşam gıdanı kesse, kimdir şu sizi besleyecek? Hayır, azgınlık ve nefretle kaçışı inatla sürdürmekteler!

أَفَمَنْ يَمْشِي مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّنْ يَمْشِي سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
22-) Efemen yemşiy mükibben `alâ vechihi ehda emmen yemşiy seviyyen `alâ sıratın müstekıym;

22-) Peki, âmâ olarak yüzüstü sürünen mi doğru yolda gider yoksa sırat-ı müstakim üzerinde dimdik önünü görerek yürüyen mi?

قُلْ هُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۖ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ
23-) Kul “HU”velleziy enşeeküm ve ce`ale lekümüssem`a vel`ebsare vel`ef`idete, kaliylen ma teşkûrun;

23-) De ki: “Sizi inşa eden ve sizin için algılama kuvvesi, idrak kuvvesi (basîret) ve FUADLAR (Esmâ mânâ özelliklerini beyine yansıtıcı kalp nöronları) oluşturan “HÛ”dur! Ne kadar az şükrediyorsunuz (değerlendiriyorsunuz)!”

قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
24-) Kul “HU”velleziy zereeküm fiyl`Ardı ve ileyHİ tuhşerun;

24-) De ki: “Sizi, arzda yaratıp yayan “HÛ”dur! O`na haşr olunacaksınız!”

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
25-) Ve yekulûne metâ hâzelva`dü in küntüm sadikıyn;

25-) Derler ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?”

قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ
26-) Kul innemel`ılmu `indAllâh* ve innema ene neziyrun mubiyn;

26-) De ki: “O`nun bilgisi Allâh indîndedir! Şüphesiz ki ben apaçık uyarıcıyım!”

فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَقِيلَ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَدَّعُونَ
﴿٢٧﴾ 27-) Felemma raevhu zulfeten siet vucûhülleziyne keferu ve kıyle hâzelleziy küntüm Bihi tedde`un;
27-) Onu (ölümü) yaklaşmış gördüklerinde, o hakikat bilgisini inkâr edenlerin yüzleri kötü oldu (karardı)! “İşte bu, kendisini bir an önce yaşamayı temenni ettiğinizdir!” denildi.

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَنْ مَعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَنْ يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ
28-) Kul eraeytum in ehlekeniyAllâhu ve men ma`ıye ev rahımena, femen yüciyrulkafiriyne min `azâbin eliym;

28-) De ki: “Bir düşünün! Allâh beni ve benimle beraber olanları helâk etse ya da bize rahmet etse; hakikat bilgisini inkâr edenleri feci bir azaptan kim kurtarır?”

قُلْ هُوَ الرَّحْمَٰنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
29-) Kul “HU”verRahmânu amenna Bihi ve `aleyhi tevekkelna* feseta`lemune men hüve fiy dalâlin mubiyn;

29-) De ki: “O, Rahmân`dır; O`na hakikatimiz olarak iman ettik ve O`na tevekkül ettik! Kimin apaçık yanlış düşünce içinde olduğunu yakında bileceksiniz!”

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتِيكُمْ بِمَاءٍ مَعِينٍ
30-) Kul eraeytüm in asbeha mâüküm ğavren femen ye`tiyküm Bimâin me`ıyn;

30-) De ki: “Bir düşünün! Eğer suyunuz çekilse, sizde kim kaynak açıp su (ilim) oluşturur?

68- KALEM SÛRESİ القلم Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
ن ۚ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
1-) Nuuun, velKalemi ve ma yesturun;

1-) Nun (Ulûhiyet ilmi) ve Kalem`e (ilmi açığa çıkaran) ve satır satır yazdıklarına (ilmin gereğini tüm detaylarıyla Sünnetullâh olarak yaratana) kasem ederim ki…

مَا أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
2-) Ma ente Bi nı`meti Rabbike Bi mecnun;

2-) Sen, Rabbinin nimeti olarak, bir cin (görünmeyen varlık türlerinden biri) hükmü altında olan değilsin!

وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
3-) Ve inne leke leecren ğayre memnun;

3-) Muhakkak ki senin için ardı kesilmeyen bir mükâfat vardır.

وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ
4-) Ve inneke le alâ hulukın `azıym;

4-) Muhakkak ki sen aziym bir ahlâklasın!

فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ
5-) Fesetubsıru ve yubsırun;

5-) Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler;

بِأَيْيِكُمُ الْمَفْتُونُ
6-) Bieyyikümülmeftun;

6-) Hanginiz cinlere tutulmuştur!

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
7-) İnne Rabbeke HUve a`lemu Bimen dalle `an sebiyliHİ, ve HUve a`lemu Bilmühtediyn;

7-) Muhakkak ki Rabbin, yolundan kimin saptığını (varlıklarından) iyi bilir! O, hakikate erenleri de (varlıklarında) iyi bilir!

فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ
8- ) Fela tutı`ıl mükezzibiyn;

8- ) O hâlde yalanlayanlara itaat etme!

وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
9-) Veddû lev tüdhinu feyüdhinun;

9-) Arzu ettiler ki, sen yumuşak (tavizkâr) davranasın da, onlar da (sana karşı) hoşgörülü davransınlar!

وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَهِينٍ
10-) Ve lâ tutı` külle hallâfin mehiyn;

10-) UYMA! Çokça yemin eden (Allâh`tan ve Sünnetullâh`tan kozalı olduğu için) basit, düşüncesiz her kişiye;

هَمَّازٍ مَشَّاءٍ بِنَمِيمٍ
11-) Hemmâzin meşşâin Bi nemiym;

11-) Alaycı, ayıplayan, laf taşıyan;

مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ
12-) Menna`ın lilhayri mu`tedin esiym;

12-) Durmadan (hakikatin) yaşanılmasına engel olan, haddi aşan suçlulara;

عُتُلٍّ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ
13-) `utullin ba`de zâlike zeniym;

13-) Tutucu cahile, üstelik inkârıyla damgalıya!

أَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ
14-) En kâne zâ mâlin ve beniyn;

14-) Zengin ve oğulları var diye mi (ona uyacaksın)!

إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
15-) izâ tütla aleyhi ayatuNA kale esatıyrul evveliyn;

15-) Âyetlerimiz ona bildirildiğinde: “Öncekilerin masallarıdır” dedi.

سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
16-) Senesimuhu `alelhurtum;

16-) Yakında burnundan damgalayacağız onu (görmezden gelemeyecek)!

إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
17-) İnna belevnahüm kema belevna ashabelcenneti, iz aksemu leyasri münneha musbihıyn;

17-) Doğrusu biz onları, o bahçe halkını belâlandırdığımız gibi belâlandırdık! Hani, sabah olurken onu mutlaka kesip devşireceklerine kasem etmişlerdi.

وَلَا يَسْتَثْنُونَ
18-) Ve lâ yestesnun;

18-) (İnşâAllâh diye) istisna yapmıyorlardı!

فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ
19-) Fetafe `aleyha tâifun min Rabbike ve hüm nâimun;

19-) Onlar uyurlarken, Rabbinden bir sarıcı o bahçeyi sardı!

فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ
20-) Feasbehat kessariym;

20-) Kuruyup kararıverdi (o bahçe)!

فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ
21-) Fetenadev musbihıyn;

21-) Sabah olurken (kalktıklarında) birbirlerine seslendiler:

أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ
22-) Eniğdû `alâ harsiküm in küntüm sarimiyn;

22-) “Eğer kesip devşirecekseniz, ekininize erken gidin!” (diye).

فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ
23-) Fentaleku ve hüm yetehafetun;

23-) Aralarında fısıldanarak yola koyulup gittiler.

أَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْكِينٌ
24-) En lâ yedhulennehelyevme `aleyküm miskiyn;

24-) “Sakın bugün hiçbir yoksul ona (bahçeye) girip yanınıza gelmesin!” (diye).

وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ
25-) Ve ğadev `alâ hardin kadiriyn;

25-) Yoksulları engellemeye güçleri yeterek gittiler.

فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
26-) Felemma raevha kalu inna ledâllun;

26-) Bahçeyi gördüklerinde (harap olmuş): “Yanlış yere geldik herhâlde” dediler.

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
27-) Bel nahnu mahrumun;

27-) “Hayır, (doğru yerdeyiz ama) biz yitirmişleriz!” (dediler).

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
28-) Kale evsetuhüm elem ekul leküm levha tüsebbihun;

28-) Onların biraz düşüncelisi dedi: “Ben size tespih (tenzih) etsenize, demedim mi?”

قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
29-) Kalu subhane Rabbina inna künna zâlimiyn;

29-) Dediler ki: “Subhan`dır Rabbimiz! Muhakkak ki biz işin hakkını veremeyenler olduk!”

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
30-) Feakbele ba`duhüm `alâ ba`dın yetelâvemun;

30-) Ardından birbirlerine dönüp birbirlerini suçlamaya başladılar!

قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ
31-) Kalu ya veylena inna künna tağıyn;

31-) Dediler ki: “Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz küstahça davranmışız!”

عَسَىٰ رَبُّنَا أَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ
32-) `asâ Rabbuna en yübdilena hayren minha inna ila Rabbina rağıbun;

32-) “Umulur ki Rabbimiz onun yerine ondan daha hayırlısını verir! Muhakkak ki biz (artık) Rabbimize yönelenleriz.”

كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
33-) Kezâlikel`azâb* ve le`azâbul`ahıreti ekber* lev kânu ya`lemun;

33-) İşte böylecedir azap! Sınırsız geleceğin azabı ise elbette ekberdir! Eğer bilselerdi.

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ
34-) İnne lilmüttekıyne `ınde Rabbihim cennatin na`ıym;

34-) Muhakkak ki korunmuş olanlar için, Rableri indînde Naîm cennetleri vardır.

أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ
35-) Efenec`alülmüslimiyne kelmücrimiyn;

35-) Teslim olmuşları, inkârcı suçlular gibi kılar mıyız hiç?

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
36-) Ma leküm keyfe tahkümun;

36-) Ne oluyor size! Nasıl hüküm veriyorsunuz?

أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ
37-) Em leküm Kitabun fiyhi tedrusun;

37-) Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan mı ders alıyorsunuz?

إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ
38-) İnne lekum fiyhi lema tehayyerun;

38-) Ki ondaki keyfinize göre hükümler sizindir (zannınızca Sünnetullâh`a da tâbi değilsiniz)!

أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ
39-) Em leküm eymanun `aleyna baliğetun ila yevmilkıyameti inne leküm lema tahkümun;

39-) Yoksa dilediğinizi yapabilirsiniz diye kıyamete kadar geçerli, bizden alınmış bir sözünüz mü var?

سَلْهُمْ أَيُّهُمْ بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ
40-) Selhüm eyyuhüm Bizâlike za`ıym;

40-) Sor onlara: Onların hangisi böyle bir şeye kefildir?

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ
41-) Em lehüm şurekâ`u, felye`tu Bişürekâihim in kânu sadikıyn;

41-) Yoksa onların bize eş koştukları ortakları mı var? Eğer sözlerine sadıklarsa getirsinler ortaklarını!

يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ
42-) Yevme yükşefü `an sakın ve yud`avne iles sucûdi fela yestetıy`un;

42-) Hakikatin açığa çıkıp, Allâh`tan ayrı vücud verdikleri benliklerinin yokluğunu itirafa (secdeye) davet edildikleri süreçte, bunun gereğini yerine getiremeyeceklerdir!

خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
43-) Haşi`aten ebsaruhüm terhekuhüm zilletun, ve kad kânu yud`avne ilessucûdi ve hüm salimun;

43-) Gözleri dehşetten önlerine eğik, zillet hâlinde! Oysa onlar akılları başlarında dünyada iken secdeye davet olunuyorlardı.

فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ
44-) Fezerniy ve men yükezzibu Bi hazelhadiys* senestedricuhüm min haysü lâ ya`lemun;

44-) (Rasûlüm) artık beni ve bu olayı yalanlayanı (başbaşa) bırak! Onları hiç bilmedikleri yönden aşama aşama helâka götüreceğiz!

وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
45-) Ve ümliy lehüm* inne keydiy metiyn;

45-) Mühlet veririm onlara… Muhakkak ki benim tuzağım çok sağlamdır!

أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ
46-) Em tes`eluhüm ecren fehüm min mağremin müskalun;

46-) Yoksa onlardan bir karşılık istiyorsun da, onlar borçtan ağır bir yük altına mı girmişler?

أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
47-) Em `ındehümülğaybu fehüm yektubûn;

47-) Yoksa gayb (algılanmayanlar) onların indînde de, onlar mı yazıyorlar?

فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ
48-) Fasbir lihükmi Rabbike ve lâ tekûn kesahıbilHut* iz nâdâ ve huve mekzum;

48-) Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus Nebi) gibi olma! Hani O, gamla dolu hâlde yönelmişti.

لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
49-) Levlâ en tedarekehu nı`metun min Rabbihi lenübize Bil `arai ve hüve mezmum;

49-) Eğer Ona Rabbinden bir nimet erişmemiş olsaydı, aşağılanmış hâlde çıplak araziye atılırdı!

فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
50-) Fectebahu Rabbuhu fece`alehu minessalihıyn;

50-) Rabbi Onu seçti de Onu sâlihlerden (hakikati yaşayanlardan) kıldı.

وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ
51-) Ve in yekâdülleziyne keferû leyuzlikuneke Biebsârihim lemmâ semi`uzZikre ve yekulûne innehû lemecnûn;

51-) Muhakkak ki o hakikat bilgisini inkâr edenler, Zikri (hakikatlerini hatırlatıcıyı) işittiklerinde az kalsın bakışlarıyla seni devireceklerdi! “Muhakkak ki O, bir cin etkisi altındadır” diyorlardı.

وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ
52-) Ve mâ huve illâ zikrun lil`âlemiyn;

52-) Oysa O, insanlar için sadece bir Zikir`dir (hakikatlerini hatırlatıcıdır)!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir